3 Ekim 2011 Pazartesi

Üstad 'ın CeyLn Ağabey 'e TavSiyeLeri

NUR DERSİNDEN TESBİT EDİLEN NOTLAR

1-İktisada tam riayet et.
2-Nazar-ı dikkati kendine celbetme. Hevesatına uyma.
3-Herkese açılma. Avam-ı nasın imanını kurtarma vazifesini şefkatkârane yükleneceğiz. Risale-i Nur 'la ilgili herşeye sahip çıkacağız. Bu dava benim, Sözleri ben yazdım anlayışına sahip olacağız. Hizmet-i nuriyeyi hayatımızın birinci vazifesi bileceğiz.Risale-i Nur vazife-i fıtratım.Risale-i Nur gaye-i hilkatim.
Risale-i Nur sebebi saadetim.

Bir nur talebesini makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır:
1-Sadakat
2-Fedakârlık

İhlâs kelimelerin ruhu manevisidir. İhlâs olmadığı zaman, kelimeler eğitim mermisi gibi hedefi bulsa da tesir etmez. İhlâs olmayınca attığın fikir mermileri hedefi bulamıyor tesirsiz kalıyor.
Bir nur talebesinin manevi dengesi onun hizmetidir. Ne nisbette hizmet edersek, o nisbette dengedeyiz demektir.
Allah bizi dava-yı Kuraniye 'de büyütsün, yürütsün, çürütsün. Âmin

Bizim hizmetimizde ihtilafların çok önemli sebeplerinden birisi de denkliktir. Aynı seviyedeki kardeşler arasında ihtilaflar olabilir. Bu durumda ikisinden birinin fedakârlık yapıp diğerine inkiyad etmesi lazımdır. Böyle yapan bir nur talebesini melekler bile alkışlar.Mesele, Risale-i Nur 'daki hakikatları ezberlemek, malumat sahibi olmak değil, mesele; o hakikatları yaşayabilmektir. Diş merhemi göze sürülmez. Bir söz dermandır ama kimisine iyi gelir kimisine kötü gelir. Hakikatları yerli yerinde kullanmalıyız.Risale-i Nur 'da merhaleler vardır. Bunlar:

1- Şevk devresi: Ruhun hakikatları kapmasıyla olur.
2- Muhabbet devresi: Risale-i Nur kalpte mekân tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer, fakat o medresede çorbaya koşar. Evinde kuş tüyü yatak vardır o dershanenin kırpıntı yatağına gelir.
3- Sebat Devresi: Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçirilmelidir. Gaye en az zayiatla bu dönemi atlatmaktır. İrtibat azalır, içtimai meseleler aklını kurcalar. Sebat günahlardan çekinmek ve Risale-i Nur’un kutsiyetine inançla olur.
4- Sadakat Devri: En son merhaledir. Arabistan’da Kutbu Azamda çıksa ona ittiba etmez. Risale-i Nura koşar
5- Sıddıkiyet Makamı: Niyet ve nazar ile olur.


Hizmette başarılı olmak için:Anlatılan hakikatın muhatabın kalbine yerleşmesinin iki sebebi vardır.
1. Sebeb-i zahiri
2. Sebeb-i manevi.

Sebebi zahirinin bazı şartları vardır:
1. Fiziki yapı: Tebliğin sureten müessiriyetine tesir eden faktörlerden birisi simanın güzelliği (Saç sakal birbirine karışmış olmamalı.)
2. Libas: Giyiniştir. Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır. Fikirleriyle ağırlanır. Üstadımız onun için kravat takın demiş.
3. Yaş
4. Şahsiyet
5. Fiziki yapı, endam.
6. Lisan hâkimiyeti. Müdellel konuşmak, terkip kabiliyeti, cümle kurma, mantıki ilmi konuşmak, beliğ ve fasih konuşmak. Bunun için de ilim şarttır.

Sebebi manevi (hakiki) sebepleri şöyledir:

1. İHLÂS: İvazsız sırf rıza-i İlahi için konuşmak.
2. FENA: Hakikatte fena olmak. Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez. Öncenefsini öldür ki, nefisleri öldüresin. Anlattın anlattın tesir etmedi, diyeceksin ki ihlâssız anlatmışım. Manen kirliyim.
3. SALAHAT: Takva sahibi oldukça sözün müessiriyeti artar. Fakat takva azaldıkça lafızlar kalpten çıkmaz, ıslatsa ıslatsa dili ıslatır. Kalpten gelmez. Onun için manevi hayatın temizliği, tahir olması şarttır.Nefs-i emmare yavaş yavaş, aldata aldata kendine uyduruyor. Elli sene evvelki dede kabirden çıkıp şimdikileri görse kâfir der. Bu insanlar bu hale nasıl geldi?....Yavaş,yavaş.Kardeşlerimizin hatalarını bir doktorun hastasını tedavi ettiği gibi ikaz edeceğiz. İtina ile kavl-i leyyin ile ikaz edeceğiz. Ayrıca lisan-ı hal lisan-ı kalden üstündür ve tesirlidir.

Anlamak iki çeşittir:
1. İbareyi anlamak,
 2. Hakikatını anlamak. 

Uhuvvet risalesini okuduğu halde dövüşen adam ibareyi anlamıştır. Hakikatını anlamamıştır. Çünkü hakikatını anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.Kardeşin seni tahkir ettiği halde sen ona muhabbet gösterebiliyorsan, işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.Bütün peygamberlerin, evliyaların, kutupların yolu ihlâs yoludur.

Bir tezgâhtar dükkâna gelen müşteriye iltifat ediyor. Gururu, enaniyeti terk ediyor.
Dünyevi işlerde bu gerekiyorsa, uhrevi hizmetlerde çok daha fazlası lazımdır.Risale-i Nurun yolu sırrı ihlastır, kulluktur. Bu hakikatları en başta iç dünyamızı mamur etmek için kullanacağız. İçimizdeki putları kırmak için kullanacağız.

Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kâinat kuruldu kurulalı bu böyledir. Cemadat fazla, nebatat az; nebatat fazla, hayvanat az; hayvanat fazla, insanlar az; kafirler fazla, müslimler az; amiler fazla, veliler az; veliler fazla, asfiyalar az; asfiyalar fazla, enbiyalar az.

Üstad lahikaların satırları ile sadık nur talebelerinin vasıflarını çiziyor (modelini). İşte o modele kavuşamayan, maksada vasıl olamaz.Her nur talebesine manevi müzaheret vardır. İlk intikal devresinde manen hep müzaheret var. Tutuşma devresinden sonra, şevk derecesine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaheret kesiliyor. Artık kendi ceht ve gayreti ile ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.

Bu kutsî hizmette durmak, düşmek demektir. Durmadan, yılmadan hizmet, daima hizmet.
Fedainin feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktur. Üstad “Biz muhabbet fedaileriyiz” diyor. Öyle ise muhabbet için feda edemeyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalı. (Şerefimiz, haysiyetimiz, enaniyetimiz vs..)
Lillah için muhabbette nefsin menfaatin hiçbir faydası yoktur. Karşılık beklenmez.Hizmet Allah rızasıdır, o ruh yok ise, hizmette yoktur.
Risale-i Nur 'a köle gibi makamsız hizmet eden, manevi makamatın en müntehası olan sıddıkiyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.

Niye biz Risale-i Nurun sarhoşu olamıyoruz? Çünkü içmiyoruz.
Sarhoş sıhhati pahasına alkolik oluyor. Biz de nurkolik olmalıyız. Nuru içip içip sızmalıyız. Neticede ebedi bir sıhhat ve saadet kazanacağız.Risale-i Nur hizmeti hem cihaddır, hem ubudiyettir. Bu ikisini de beraber götürmemiz lazımdır.Risale-i Nur’da yol almak kat-ı meratip fedakârlıktan geçer. Her Nur talebesi manen yağmur gibidir. Rahmetin yağdığı topraklar cennete döner. Nur talebesinin vazifesi yağmur gibi gittiği yere rahmet hakikat götürmek, etrafı aydınlatmaktır.Bir Nur talebesi şuuri olsun olmasın davaya karşı lakayd kalsa -Allah korusun- zamanla davaya adavet etmeye başlıyor hem de manen helak olur.Ene: Bir atomda nihayetsiz enerji var. Fakat bu, atomun kışrı parçalanmadan o enerji açığa çıkmıyor. İnsanda nihayetsiz muhabbet istidadı var. Fakat ene kışrını, kabuğunu parçalamadan o muhabbet kalbe yerleşemiyor. Bu muhabbet Cenab-ı Allah’ın isim ve sıfatlarına olmalıdır. Nefsin arzuları muhabbeti tatmin etmez.Nur talebeleri herkesin dostu. Çünkü Allah’ı öğrenmeye ve öğretmeye çalışıyorlar. Allah da onları seviyor. O muhabbet sayesinde dünya ayakta. Çünkü muhabbet kâinatın sebeb-i vücudu, rabıtası, nuru ve hayatıdır. Allah’ın dünyada sevdikleri kaldığı müddetçe kıyamet kopmayacak.Nur talebeleri istikbalde kemal-i şa’şaa ile tezahür edecek olan İslamiyet sefinesinin omurgasıdır. Bu asrın fırtınası manen Nuh (A.S) ın zamanındaki fırtınadan daha tehlikelidir.Risale-i Nurun mayasında acelecilik yoktur. Bizim meşrebimiz tefekkür meşrebi, tefekkürde nasıl acelecilik olsun?


İnsanları riyaya sevk eden sebebler şunlardır:

1- Za’f-ı iman.
 2- Hırs ve tama.
3- Hırs-ı şöhrettir.

Nefis harici alemde vücud giyse yahudiye benzer. Çünkü yahudi menfaatperesttir.
Konuşmanın temel hammaddesi okumaktır.Tarih insanın idrakini, edebiyat nükte ve mizacını, matematik dikkatini, dini eserler fikir ve ruh derinliğini artırır.Hastanın başında yaygaracı kadınlar gibi ağlamak hüner değildir. Sessizce gidip doktor çağırmak hünerdir. İlaç yetiştirmek hünerdir. Biz de cemiyetteki hastalıkların temelinde iman zaafiyeti olduğu teşhisini koymuşuz ve Kur’an eczahanesinden Risale-i Nur ilaçlarını hasta insanlara taşıyoruz.Üstad “said tam toprak olmak elzemdir. Ta ki Risale-i Nuru bulandırmasın.” diyor. Bu kaziyye mucibince tam toprak olmayanlar Risale-i Nur’u bulandırırlar.Akıl başka iman başkadır. Öyle akıllılar var ki, cehenneme gitmek için birbirleriyle yarışıyorlar.Öyle hareket edeceksin ki kardeşini kıskandırmayacaksın. Bunun çaresi de, sen başkasını kıskanmayacaksın ki, başkası seni kıskanmasın.Bazı taşlar sahtedir. Fakat çok parlar. Yanında elmas sönük kalır. İşte hakiki Nur talebesi, elmas gibi olmalıdır.Bir alimin sohbeti yaralı kalpleri tedavi eder. Fakat bir arifin sohbeti ölmüş kalpleri diriltir. Risale-i Nur’un sohbeti sohbet-i arifindir.Hakiki mürşid Risale-i Nur’dur. Ağabeyler ise muavin ve muzahirdirler.

Kardeşlerimizi niçin tenkit etmeyeceğiz? Kardeşimiz zaten şeytanla mücahede içinde, nefis içerden, şeytan dışardan kardeşimize hücum ediyorlar. Birde biz hücum edersek, o hücumumuz şeytan hesabına geçer.Hizmet Allah rızasıdır, o ruh yok ise hizmette yoktur. İhlasa mani olan önemli bir şey yok. İhlasa mani olan önemsiz şeylerdir. Lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfuruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliyedir.

Not: Yukarıda zikredilen hususlar bir nur dersinden tespit edilmiş bazı notlardır. Allah bizleri okuduğunu anlayan, anladığını hazmeden, hazmettiğini yaşayan kullarından eylesin. Amin…

DERSLERDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

Derslerin daha verimli olabilmesi için mevzuyu önceden tesbit edip hazırlanmalı.Okurken kitabın içine gömülüp yeknesak bir şekilde okumamalı. Gözleriyle devamlı cemaati kontrol etmeli, mühim cümleleri tekrar etmeli.Alakalı bahisleri (mes’elenin, dersin daha iyi anlaşılması için) bulundukları risalelerden açıp okumalı.İzah edeceğim diye mevzuyu ve nazarları fazla dağıtmamalı. Nazarları devamlı nurlara çekmeli.
Derslere mümkün mertebe erken gelip cemaatten sonra çıkmalı.Dersleri kemal-i edep ve dikkatle dinlemeli. Büyüklere yer göstermeli, daima hürmetkâr ve samimane hareket etmeli.
Zaman israfından şiddetle kaçınmalı. Ders esnasında nazarları dağıtacak, dersin huzurunu bozacak lüzumsuz merasimlerden çekinmeli. Muhabbet, alaka ve sohbetlerimizi ders sonrasına çay faslına bırakmalı.Dersi okuyan cemaatin nazarını meşgul edecek gereksiz hareketler yapmamalı başka şeyle meşgul olmamalı.Derslere yeni gelenlerle muhakkak alakalanmalı. Herkes birbirinde fani olup misafirleri unutmamalı. Cemaatimizin her bir ferdi ile mümkün olduğu kadar alakalanıp hal ve hatırlarını sormalı. Bir iki ders cemaate gelmeyenleri sorup araştırmalı

Nazım Gökçek Abi

İLmi HadiSLer

Bismihi Sûbhanehu

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri üçüncü defa girdiği Afyon medrese-i Yusufiyesinde şu gelen otuz üç ehadisi şerifeyi kendi evrad defterinde yazmış, bilahare bazı nur talebeleri de kendi defterlerinde kaydetmişler. Bunların bazılarını Üstadımız kendi kalemi ile tashih edip bazı Arabi ve Türki haşiyeler ilave etmişti.Risale-i Nur’un talebe-i ulum şerefini kazandıran ve ilim içinde hakikate bir yol açan mesleğini bu hadis-i şerifler beyan etmektedirler. Bu hakikati ifade için merhum, mualla Üstadımız, Emirdağ 1 sf.90 da “Ehl-i velayetin amel ve ibadet ve süluk ve riyazet ile gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettiği hakaik-ı imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur; İbadet yerinde ilim içinde hakikate bir yol açmış. Süluk ve evrad yerinde mantıkî bürhanlarla ilmi hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde doğrudan doğruya ilm-i kelam içinde ve ilm-i akide ve usulüd din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalaletlere galebe ediyor” diye beyan buyurmuşlardır.
Mustafa Sungur


1- İlmi öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi Allah’a karşı haşyettir. Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihattır.
2- Bir âlimin yatağına yaslanarak ilmine (kitabına) bir saat bakması yetmiş saat ibadetten hayırlıdır.
3- İlmin talibi (talebesi) Rahman’ın talibidir. İlmin talibcisi İslam’ın rüknüdür. Onun ecr ü mükafatı peygamberlerle beraber verilir.
4- İlim talep etmek Allah’ın katında nafile namaz, oruç, haçtan ve fisebilillah olan cihattan efdaldir.
5- İlminden menfaat görülen bir alim, bin abiden hayırlıdır.
6- Din ile dünyayı talep edenlere veyl olsun.
7- Bir âdemin bir hikmet kelimesini işitmesi, duyması bazen olur ki; ona bir sene ibadetten hayırlı olur. Ve bir saat ilim müzakeresi yanında oturmak, bir köle azad etmekten daha hayırlıdır.”
8- Cenab-ı Hak bir âdemi senin elinle (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır.
9- Cenab-ı Allah şu ümmetin üstünde hem deccalın kılıcını, hem de büyük harbin kılıcını beraber cem etmeyecektir. (Mülaheme-i Kübra olan ikinci harbi umumi âlem-i İslamı hırpalamadığı işaretiyle İslamlar içinde bir deccal Âlem-i İslamı başka bir surette hırpalayacak.)
10- Hilafet-i İslamiyye babamın kardeşi amcam Abbas’ın oğullarından zail olmayacak; ta onu deccala teslim edinceye kadar.
11- Ulemanın mürekkebiyle, şüheda kanı muvazene edilse, muhakkak ki Allah yanında ulemanın mürekkebi, şühedanın kanından racih gelecektir.
12- Şedit, kuvvetli, kahraman o değildir ki; insanları mağlup etsin. Belki kahraman odur ki; gadap ve hiddet anında nefsini mağlup eder.
13- Bir Müslüman bir müslüman kardeşine bir hediye ihda etmesi; onun hidayetini artırıp kötülüklerden alıkoyan bir hikmet kelimesinden daha hayırlı değil.
14- Halk-ı Âdemden (a.s.) ta kıyamete kadar Âlem-i İnsaniyet arasında deccal hadisesinden daha büyük bir umur, bir mesele yoktur.
15- Bir ilim talebesi ilim tahsil ederken eceli gelse, vefat etse onun derecesi ile enbiya derecesi arasında bir peygamberlik mertebesi kalır.
16- Kim ki; ilimden (yani ilm-i imanî ve tahkikîden) bir bab, bir mes’ele taallüm ederse; onunla amel etsin, etmesin bin rekat nafile namazdan efdaldir. Eğer öğrenmekle beraber amel de ederse yahut onu başkasına öğretirse o zaman ta kıyamete kadar onun o büyük sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.
17- Kim ki, İslamı ihya etmek niyetiyle ilimden bir bab tahsil ederse onun derecesiyle peygamberlik derecesi arasında yalnız bir derece kalmış olur.
18- Bir mü’minde dört şey, dört ahlak içtima ettiği zaman Cenab-ı hak, o dört ahlakiyle ona Cenneti vacip etmiş olur;

            1- Lisanında Sıdk “doğruluk yani yalan söylememek.”
            2- Malda seha ”yani cömertlik”
            3- Kalpte meveddet, sevgi.
            4- Hazırda ve gaybda olanlara nasihat etmek.

19- Kâhinlerden birisi (*) gelecek Kur’an’ı (Kur’an’ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki; ondan sonra onun gibi o ders ve talimi veren olmayacaktır.(*) Kâhin: Hadisin metnindeki kâhinden murat, Allah-u a’lem ilhama mazhar, gaybî umuru veyahut gizli kalmış esrarı veyahut mestur olan hakaik-ı Kur’aniyeyi ilham-ı İlahi ile ders verecek birisi demektir. Bu ise gaybî ve istikbalî bir işaret bir ihbarı Nebevîdir.
20- Bir ilim talebesi , ilim tahsil etmekte iken ölüm ve ecel gelse vefat etse şehittir.
21- İlmin efdali iman ilmidir. Bu ilim ile az olan amel; ilim ile olduğu için menfaat verir. Fakat çok amel cehil ile olsa menfaatsizdir.
22- Kur’anın hamelelerine ikram, hürmet ediniz. (Kur’anın hameleleri ise ya Kur’anı hıfz edenlerdir veyahut Kur’anın hakikatlerını yaşayanlardır.)
23- Ulemaya hürmet ediniz, ikram ediniz. Çünkü ulema peygamberlerin varisidir.
24- Cenab-ı Allah (c.c.) mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için musibet ve belaya giriftar eder. Fakat onun bu iptila ve denemesi o mü’min kulunun üstünde keramet ve ikramını izhar içindir.
25- Said; fitnelerden uzak kalmış kimse, musibet ve fitneye giriftar olduğu halde sabır eden kimsedir. Böyle adam ise çok garip, pek nadirdir.
26- Muhakkak fitne gelmektedir. İbadı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.
27- Ahir zamanda şiddetli ve dehşetli bir bela gelecek herkese isabet edecek, ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisaniyle ve kalbiyle mücahede eden bir adam kurtulacak. O ise ona geçmişlerin mesleği sebkat etmiştir. Bir de Allah’ın dinini bilip tasdik eden birisi kurtulacak.
28- Beni Âdemin en cömerti, en kerimi ve en sahîsi benim. Benden sonra onların en kerimi en cevadı ise bir recul bir âdemdir ki; o âdem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşir edecektir. Kıyamet gününde müstakilen bir cemaat halinde ba’s olunacaktır.
29- Kur’anı öğrenen ve öğreten, içindeki hakaikini ders veren, bilmiş olsunlar ki; kıyamet gününde onların cennete girmelerine saik ve delil ben olacağım.
30- Sakın bid’atlara yanaşmayınız. Çünkü bütün bid’atlar dalalettir. Bu dalaletler de cehenneme dayanacaklardır.
31- Bizden gayrısına kendisini benzeten bizden değildir. Sakın yahudi ve hristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz.
32- Cihadın en efdali odur ki; eğri yola olup, Hakka karşı mümanaat gösteren en cebbar hükümdarlara, kumandanlara karşı hak söz söyleyendir.
33- Cihadın en faziletlisi kişinin kendi nefsi ve hevasına karşı mücahede etmesidir.

DERSHANEDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

 1- Derslerde ve dershanede ciddiyete azami derecede ehemmiyet verilmeli. Su-i zanları celb edecek ve hürmetleri kıracak olan laubali hareketlerden ve yersiz şakalaşmalardan sakınmalı.
 2- Bilhassa dershanede olanlar; birbirlerimize karşı samimane muhabbetlerimiz, halisane gayretlerimiz, mahviyet ve tevazumuz, ders ve ibadetlerimizde de azami dikkat ve ciddiyetimizle cemaatimize hüsn-ü misal olmalıyız. 
3- Meşakkat ve zahmette (hizmetlerde) daima nefsimizi ileriye sürmeli ve mükafat tevziinde, rahatta ve lezzette nefsimizi geriye çekmeli kardeşlerimizin nefislerini kendi nefsimize tercih etmeliyiz. 
4- “Aslan yatağından belli olur” derler. Dershanemizin manevi disiplinine ve maddi nizamına dikkat etmeliyiz. Dershanemizin tertip ve nizamına bakanlar, temizliğini görenler, manevi havasını teneffüs edenler imrenebilmeli. Zevkle gidip iştiyakla tekrar gelmeyi arzu edebilmelidir. 
5- Hizmette nemelazımcılık menfurumuz olmalı. Nöbetçi olmasak bile hizmetleri görmekte birbirimize yardımcı olmakta kendimizi mesul telakki etmeliyiz. Tembellik düşmanımız olmalı ve asla işleri birbirimize bırakmadan zevkle yapmalıyız.

 NAZIM GÖKÇEK








Dersane EhLi Bir TaLebenin Uyması Gereken PrensipLer

    DERSHANE EHLİ BİR TALEBENİN

    UBÛDİYET HAKKINDA UYACAĞI PRENSİPLER VE SÜNNET-İ SENİYYE ÂDABLARI

1-Dershanede vazifelendirilen kardeş namaz vaktinden on beş dakika evvel abdest alır ve bütün kardeşlere abdest almalarını hatırlatır. Böylece abdestler önceden alınarak sıkışıklığa meydan verilmez.

2- Üstadımız ibadet vakitlerinde takvime göre amel ederdi. Bu hususu Bayram ağabey hatıratında şöyle ifade ediyor:

“Üstadımız Türkiye takvimine göre amel ederdi. Yeni yazı takvimden hatt-ı Kur’aniyeye çevirttirir, onu baş ucuna astırırdı. Şimdi olduğu gibi o zaman da Ramazanda bir gün evvel oruç tutanlar, bayram edenler olurdu.Üstadımıza söylerdik. O hiç ehemmiyet vermezdi. Hatta bir gün Tahir ağabey: “Bu gün Arabistan’da bayram” dediğinde, Üstad takvimi göstererek “kardeşim ben Türkiye’ye göre amel ediyorum” diye cevap verdi. Bilahare bir dersinde “Bende böyle yaparsam fitneye vesile olur.” demişti. (Son şahitler cilt-1 sf.394)


3- Ezan okunduktan sonra duası yapılarak namaz, vaktin evvelinde kılınır. Peygamber Efendimiz bu hususa dikkati çekerek “Namaz vakti nerede girerse hemen kıl. Çünkü fazilet vaktin evvelindedir.” buyurmuştur.

Allah’ı en çok razı eden amelin vakti içinde kılınan namaz olduğunu ifade eden Peygamberimiz bir başka hadisinde de: “Namazın ilk vakti Allah’ın rızasına, orta vakti Allah’ın rahmetine vesile olur. Son vakti ise Allah’ın afvına vabestedir.” Buyurarak namazı ilk vaktinde kılmaya teşvik etmiştir. Çünkü O’nun rızası her şeyin fevkindedir. Sünnet-i Seniyyeye en ince teferruatına kadar müraat eden Üstadımız bu hususta da titizlikle dururdu.

Komiser Abdurrahman Akgül, mevzu ile ilgili hatırasını şöyle anlatır: “Son mahkeme sırasında akşam namazının vakti girdi. Bediüzzaman ayağa kalkarak “Ben namaz kılacağım” dedi. Hakim: “Kaza edersin” diye cevap verdi. O da “Kaza olmaz, ben namaz kılacağım” diye ısrar etti ve yürüdü. Sonra savcı bana işaret etti. Ben koluna girdim, kalemde namazını kıldı.”

(Son şahitler cilt-1 sf.17-18)

Bayram ağabey de bu konudaki hatırasını şöyle anlatır.

“Üstadımız namaz vaktine çok dikkat ederdi. Namazı vaktinde kılardı. Mesela: Isparta’dan çıktığımızda Emirdağ’ına beş dakika sonra varacak olsak bile Üstadımız kış, fırtına bile olsa beklemez, hemen namazı vaktinde kılardı.”

Kırlarda olsun yolculukta olsun nazmı vaktin evvelinde kılardı. Bu mevzuda şöyle buyuruyor: “Namazı vaktinde kılmanın ne derece tükenmez uhrevî bir sermaye olduğu anlaşılıyor ki; her namaz vaktinde âlem-i İslam denilen muazzam camideki yüz milyondan fazla cemaat-i kübra namaz kılıyor. O cemaate dua ediyor. (Bizi doğru yola hidayet eyle) diyor. Her biri umum cemaate hem şefaatçi hem duacı oluyor. O vakit namaza iştirak etmeyen hissesini alamaz. Kaynayan mîrî ve askerî kazanına karavanasını götürmeyen, tayinatını alamadığı gibi, cemaat-i kübranın manevi matbahında kaynayan manevi erzakını alamaz. Belki namaza iştirak ile o cemaatin ordusuna iştirak etmiş olmakla ve dualarına amin demek olan namazı vaktinde kılmakla olabilir.” (Son şahitler cilt-1 sf.410)

Üstadımız 9. sözde her bir namaz vaktinin birer inkılab-azimin işârâtı ve icraat-ı cesime-i Rabbaniyenin emaratı ve in’amat-ı külliye-i İlâhiyenin alâmatı olduklarını ve borç ve zimmet olan farz namazın o zamanlara tahsisinin sonsuz hikmetlerini uzun uzun anlatmaktadır.


4- Resul-i Ekrem efendimiz cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletli olduğunu ifade etmiştir.

Bir başka hadis-i şerifte ise “İki kişi de olsa birlikte namaz kılmak yalnız başına kılmaktan efdaldir. Cemaat ne kadar çoğalırsa kılınan namaz Cenab-ı Hak yanında o kadar sevimli olur.” diye buyurmuşlardır.

Böylesine önemli bir sünnete ittiba ederek büyük fazilete nail olmak ve dershanedeki nizamı sağlamak için orada bulunan bütün kardeşlerin bu hususa azami dikkat göstermeleri gerekir.

“Âlem-i İslamiyetin en acip harbi olan bedir harbinde namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumu ile beraber mücahidlerin yarısı silahını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak, iki rekat sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem (ASM) bir hadis-i şerifiyle emretmesi (E.L Cilt-2 sf.218) cemaatin faziletini ve ehemmiyetini gösteren muazzam bir hadisedir.


5- Namaz kılınan odaya terlikle girilmemeli, halılar temiz tutulmalıdır.

6- Namazda bol elbise giyilmelidir. Çünkü namazın şartlarından birisi de setr-i avrettir. Setr-i avretin tam olarak sağlanabilmesi için elbisenin şeffaf olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi gerekir.

7- Temiz ve açık renkli bir çorabın giyilmesi yine necasetten taharetin tam olarak gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Hulusi ağabey bu hususta şu hatırayı nakleder: “Hz. Üstad temizliğe çok dikkat ederdi. Her zaman bilhassa Barla’da iken üst üste iki çorap giyerdi. Namaza duracağı esnada üstteki çorabı çıkarır ondan sonra namaza dururdu.”

(Son şahitler cilt-1 sf.37)

8- Yatak ve spor kıyafetiyle namaza durulmaz. Çünkü normal olarak insanların arasına çıkılmayacak elbiselerle namaza durmak namazın adabına aykırıdır.

9- Namazda bedeni ve elbisesiyle oynamak (etek toplamak, eşarp düzeltmek vb) mekruhtur.

10- Namazı tadil-i erkan ile kılmak farza yakın bir vaciptir. Azamî dikkat gerekir. Ebu Yusuf’a göre farzdır. Riayet edilmemesi halinde namazın yenilenmesi gerekir.

Tadil-i erkan: Rükunları doğru yapmak demektir. Namazda tadil-i erkan ise namazın kıyam, rüku, sücud gibi her bir rüknünün sükunet, vakar ve itminan içinde yerine getirilmesi, acelelilik ve çabukluk gösterilmemesi demektir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:

“İnsan namazını güzelce kılar, rüku ve secdelerini tam ve itidal üzerine yaparsa namaz ona şöyle der; “sen beni nasıl koruduysan Allah da seni korusun.” Şayet namazı kötü kılar rüku ve secdelerini eksik ve noksan yaparsa bu sefer şöyle der; “sen beni nasıl zayi ettin isen Allah da sana öyle yapsın.””

Başka bir hadisinde de: Kılınan namazı son namaz kılar gibi huşu içerisinde kılmayı tavsiye eden Peygamberimiz diğer bir hadisinde de Ebu Hureyre’nin rivayetine göre şöyle sormuşlar. “Size namaz hırsızından haber vereyim mi?” -Ver ya Resulallah. “Namaz hırsızı namazın rükununu, sücudunu noksan yapan, hakkıyla yerine getirmeyen kimsedir.” buyurmuştur.

Bayram ağabey hatıratında mevzu ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Üstadımız namazı çok huşû içinde kılardı. Sûreleri okurken tane tane okurdu. Namaza dururken tam huzura vardığında, niyet ederken “Allahu Ekber” dediği zaman bizler arkasında korkardık. Mübalağa olmasın, ahşap bina sarsılırdı.” (Son şahitler cilt-1 sf.410)

Namazın bütün farz, vacip, sünnet, adap ve mekruhlarını burada saymak hiç şüphesiz mümkün değildir. Biz burada daha çok iman ve Kur’an hizmetinin ferdin ruhunda, cemaat ve diğer şahıslardan daha çok intişarına vesile olacak bazı noktalarını tespit ettik. Bu konularda eksiği olanların ilmihalden tamamlamaları büyük bir zarurettir.


11- Namaza dururken ön safa durmalı, yaşlılar var diye geride durmamalıdır. Birinci safa sıkışma imkanı varken, ikinci safta durmak mekruhtur. Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:

- En hayırlı saf ilk saftır. Sevabı en az olan da geri saflardır.

İlk safın fazileti bilinseydi oraya geçmek için kur’a çekilirdi.

Namaz kılarken iyilere ilk safta, kötülere de son safta bulunmak nasip olur. (Müslim)

Allah ve melekler ilk safta namaz kılanlara, salat ve selam eder. (İ Ahmet)


12-“Namaz kılanın önünden geçmenin günahını bilen, geçmeyip yüz yıl durmayı tercih eder.” (İbn-i Mâce)

13-Namazı bitiren kardeşler sessizce tesbihatı bekler. Sünnet ile farz, farz ile sünnet arasında konuşmak veya bir şey okumak sünnetin sevabını azaltır. Hatta “sünnet kabul olmaz, tekrar kılmak lazımdır” diyen alimler de vardır.

14-Namazın sonundaki tesbihatlar eksiksiz yapılır ve Kur’an okunur. Üstad hazretleri Cenab-ı Hakk’a vasıl olacak tariklerin en kısa ve en selametlisi olan “acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür” tarikının evradının yapılışını şu şekilde özetler:

“İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terk etmektir. Ve bilhassa namazı tadil-i erkan ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.” (Sözler-502)

Mevzu ile ilgili olarak yine Üstadımız “kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekasül göstermesine binaen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediye’dir (ASM). Ve velayet-i Ahmediye’nin (ASM) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür…”

(Kastamonu Lahikası 95-96)


15-Bütün kardeşlerin Kur’an-ı Kerim okumasını öğrenmesi ve tesbihatı ezberlemesi Nur Talebeliğinin en mümeyyiz vasfıdır.

16-Namaz tesbihatını müteakip ders yapılır.

Bayram ağabeyin hatıratından Üstadın sabah derslerine çok ehemmiyet verdiğini saatlerce hatta öğle namazına kadar devam ettiğini, Üstadın akıl, kalp, ruh ve bütün latifelerin derse verilmesini temin için saati ters çevirdiğini ve Zübeyir ağabeyin, vücuduna iğne batırarak dersleri dikkatle takip ettiğini anlatarak Üstadın şu acip ifadesini nakleder: “Evlatlarım bu ders yalnız bizi değil bütün kâinatı alakadar eden bir dersdir. Bu dersi mele-i âlânın sakinleri de dinliyorlar, bu ders çok mühimdir.”

Küçük Bahçemde

Gül kokladım yine bu gece
Gül dolu, gülle kaplı küçük bahçemde.
Senin kokunu duydum efendim
Senin gül kokunu duydum küçük bahçemde


Güller seni andırır bana,
Aldan gülden küçük bahçemde
Seni aradım, Seni duydum Efendim
Misk-i Amber gül konunu küçük bahçemde
Made İn Münzevi

03.10.2003

Fe eyne tezhebun.....

Fe eyne tezhebun.....
Nereye bu gidiş...
Neden Rabbinden Kaçıyor Kul...
Nuru Bırakıp Zulmete Gitmek Kar-ı Akıl Mıdır...
Bir Saniye Sonrasına Senedimiz Olmayan Bu Fani ve Müfarakat Dolu Alemde Nedir bu Gaflet...
Kalk Uyan Manen Acı İçinde Kıvranan İnsan... İmanın Ateşler İçinde Yanıyor.....
Nereye Bu gidiş.... Uykuların kaçmalı Belki De Herkesin Dehşete Kapılacağı O Büyük Gün İçin...
Hadi Kalk Koy Anlını Secdeye...
Yakarış Olsun Hislerin..
Sahih Bir Tövbe İle Ağla Bu Gece...
Sel Olsun Gözlerinden Akan Yaşların..
Bırak Dünyayı Sadece Acı Vermedi Mi Her Meylinde Günaha...
Uğratmadı mı defalarca hüsrana...
Haydi kalk o zman ne duruyorsun madem dünyan ağladı çalış ki ahiretin gülsün...
Ey şükürsüz nefsim kendini akıllı zannetme.
Ömür pek kısadır berk-i zail süratinde bitiyor..
Bir anlık zevk için ebedi azaba razı oluyorsun....
Bilmiyor musun ki eline başka fırsat geçmeyecek :(
Kalk hadi huzura çağrılıyorsun....
Huzur dolu bir yürekle çık miracına...
edep ile dur kıyama...
Dua dua yükselsin niyazların Rahmana....
Saygı İle rüküya eğilip huşu ile var secdeye...


Ey bu yerlerin hakimi...
Kudret ve azamet sahibi....
Gözyaşlarımı sunsam makbul olurmu yanında...
Aşkın ile yaksam bu kalbi tatmin olur mu o ulvi duyguyla...
Günahlarımın büyüklüğü belimi bükmüş olsa da....
Yüzsüzlükle belki riyayla utanarak yalvarsam affeder misin, bakar mısın bu kuluna...
Hem aciz hem fakir olduğum halde sevgini doldursam kalbime...
Makbul görür müsün katında....

Erdirir misin rızana...
Senden başkası fani,
Senden başkası acıtır,
fanilik damgasıyla firak acısıyla yakar yandırır kaybolur gider...
Manevi cerihalar Kalır geriye...
Ve ben Rabbim Ya Baki Entel Baki fermanıyla fanilerden arındırıp Sana sunmak isterim bu kalbi.
Yalnız Senin Aşkın Baki...
Ya Baki Yak bu yüraği aşkınla....
Erdir Rızana sevginle....
Kabul buyur Lutfunla....
Ümitle geldim kapına...
Merhamet Et Rabbim.....

Mahfi Kelam